bugün

entry'ler (529)

şanışer

Ludovico II albümüyle bangır bangır geliyor. snippet'ini dinledim az önce ve parça değiştikçe kendisine hayranlığım bir kat daha arttı. Enfes işler yapan enfes bir adam.

reklamsız toplumsal alanın kalmaması

hazır ayaklanmışken üzerine avm kondurulan deprem toplanma alanları için de ses çıkaralım derim.

kadın dizisindeki şirin

duygusal istismarın en bariz örneği benim için. her dediğini yapan bir anne baba örneğinden daha beteri var bu ailede. kızından korkan bir anne ve anneye hanım sen napıyon demeyen bir baba. önünde bir takım kurallarla -hammurabi kanunları gibi bir şey değil bahsettiğim- çocuklarını yönlendirmedikleri için ve muhtemelen patalojik bir alt yapısı da olduğu için kız serseri mayın gibi geziniyor ortalıkta.

ablasına olan öfkesinin de baharın kocasına olan aşkından olduğunu düşünmüyorum. aksine baharın kocasına takıntılı olmasının sebebi ablası hatta. yıllarca annesinin bahar için ne kadar üzüldüğünü görüp, o bizi terketti gibi bir dramaya başvuruyor olabilir.

ve ben sadece annemlerle oturduğum kadar izlediğim bir dizi hakkında nasıl böyle bilirkişi kesildim. allah'ım!

bakanın sözünü kesen robota format atılması

troll başlık sandım sahih çıktı. adamlar ses kesmeye o kadar alışmışlar ki basit bir robota bile tahammülleri yok. şaşırsam mı, kahkahalara mı boğulsam bilemedim.

mads mikkelsen karizması

asla yakışıklı bir adam değil ama beni yak kendini yak herşeyi yak dedirtiyor.

zaman makinen olsa geçmişe mi geleceğe mi gidersin

geleceğe gitsem başıma gelecek tüm felaketleri önceden gördüğüm için bugünün tadını çıkaramazdım.

geçmişe gitsem bayram öncesi ortalığın tozunu alan annem gibi dur şurayı da düzelteyim dur burayı da düzelteyim derken manyakların hası olur çıkardım.

zaman makineniz sizin, akıl sağlığım benim olsun.

yerli whatsapp

otobüsün yerlisi de çok oturgaçlıgötürgeçti güya, hâlâ otobüs diyoruz. tutmaz yani çok da şeyapmayın.

jet sosyete

bana çok renkli ve abartı geldi. ortalık renk cümbüşünden geçilmiyor. tamam avrupa yakasındaki karakterler de pek normal değildi ama baktığında yine gerçekliğini kaybetmemiş karakterler de vardı. yalan dünyayla birlikte daha abartılı karakterler baş göstermeye başladı derken jet sosyete.

aile arasında filminin mimarıyla bu dizininki nasıl bir olur? gülse birsel?

rakı içip ak parti dini kullanıyor diyen kemo

tamam da bu ikisinin arasında hiçbir bağlantı yok ki. ikisi de birbirinden bağımsız gerçekler. senin için yanlış görünen bir adam doğruyu dile getirince o şey doğruluğunu mu kaybediyor. doğru, serdar ortaçın şarkılarına meze olan binlerce dansözden biri mi? ne yani.

uludağ sözlükte kız olmak

aslında uludağ sözlük bu açıdan bana türkiyenin de özetini anlatıyor. haklarında önüne yüzlerce farklı betimleme eklenen, su içen kız, kızıl saçlı kız, oturan kız, konuşan kız ve türevleri başlıklarda üzerine konuşulan da, ya kızım siz bir gidin buralardan, kız olduğunu belirttin çünkü aranıyon dime gibi sığ yorumlara maruz kalan da yine aynı kızlar.

türkiyede de düzen böyle devam ediyor, hatta belki dünyanın birçok yerinde. kafalarda tepede bir yerde tüm ihtişamıyla göz dolduran bir kadın profili var, ama o profilin adaylarına konuşmasınlar isteniyor. sebebini bilmiyorum, kafa yorsam da anlamıyorum.

virgina woolf, kendine ait bir oda'da bu konuyu benden çok daha başarılı bir şekilde ele almış zaten. eğer la bu kız ne anlatmaya çalışıyor dediyseniz bir bakın.

yaşamak istenilen tarih dönemi

görsel
şu zamanı yaşamak istiyorum, tam o anı. yeri, tarihi, ya da onun gibi detaylarını asla bilmiyorum ama o anda var olmak istiyorum.

ilk insanın kürt olduğu gerçeği

ben bu başlıktan hz. adem'in kürt olduğu sonucunu çıkarırken, görüyorum ki bazılarınız yine hır gür çıkarmışsınız.

ben seni üzerim erkeği

görsel
hadi bakalım.

geceye bir hande yener şarkısı bırak

benim için en başarılı şarkısı. benim için.

https://youtu.be/Pm2exuvgCc4

gecenin şarkısı

me, myself and i. bu şarkının the four yarışmasındaki coverına bakın derim. muazzam falan değil ama ikinci dinleyişten sonra dur ya tekrar dinleyeyim diyor insan.

üniversiteyi ailesinin yanında okuyan kız

üniversitedeki ilk 3 yılımı arkadaşlarımla çıktığım evde geçirdim. televizyon açmaya bile fırsatımız olmaz, sabah akşam kakara kikiri komşuları rahatsız ederdik. özgürdük. gece yarısı pijamalarımızla bahçeye iner çekirdek yer, onu kovalayan günlerde de kil maskeleriyle yediğimiz çekirdeklerin günahını çıkarırdık. birisi hasta oldu mu evde seferberlik ilan edilir, hasta olan arkadaş karantinaya alınır ve annelerden öğrenilen koca karı ilaçlarının biri gelir biri giderdi.

son 2 yıldır ailemle kalıyorum, ve farkediyorum ki aileden uzak yaşamıyormuşum. eğer şanslıysanız, aynı evi paylaştığınız arkadaşlarınız da ailenizden bir parça oluyor. elbette özgürlüğün getirdiği sorumluluklarla iyice annenize benzemeye başlıyorsunuz ama bence aile olmayı da asıl o zaman öğreniyorsunuz.

moral bozukluğuna iyi gelen şeyler

bir mumum var, yaktığında mum ateşi ısınarak üstünde bulunan mekanizmayı döndürmeye başlıyor. gereksiz hediyelik eşya satan yerlerde görürsünüz muhakkak.

onu yanıbaşıma koyup, uzanıyorum. peluş yastığımı da kollarıma alıp öylece izliyorum demir parçalarının dönüşünü. gel zaman git zaman uyutuyor bile, ki uyuyabilmek için verdiğim uğraşları bir ben bilirim.

hafif bir müzik eşliğinde, ruhunuzun gıdasının hangisi olduğuna inanıyorsanız artık, deneyin bunu. iyi gelecek, ciddiyim bak.

şömine önünde kitap okumak

şömineye dair bildiğim tek şey nasıl yazıldığı ve neye benzediği. ama yüksek hayal gücümün bana verdiği yetkiye dayanarak şömine ateşinden çıkan ışığın kitap sayfalarını yeterince aydınlatmayacağını düşünüyorum. yani keyif değil fazla kısılan gözlere kaz ayağı olarak geri döner bünyeye. ulaşamadığım ciğere mundar demiyorum tabiki, ne alakası var.

oğuzhan uğur

az evvel son yüklenen mevzular bölümünü izledim, kendisiyle çıkış noktamız aynı, aynı dertten muzdaribiz ama konu nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde amerikanın hain planlarına, türkün muazzam gücüne geliyor ve bu üslubu bana ne yazık ki onun da hiç sevmediğine emin olduğum birini hatırlatıyor.

son videosunda milletçe uyku halinde olduğumuzdan bahsediyor, ve haklı. ama konuşması öyle bir çıkmaza giriyor ki, biz türküz amerika korksun bizden gibi garip bir celallenmeye dönüyor. ve ben de nasıl aynı mantıkla çıktığım yolda yalnız kaldığıma şaşıp kalıyorum.

kanalını ilk açıldığı zamanlardan beri takip ediyorum ve başlangıçla kıyaslayacak olursam kendini tekrar etmeye başladığını düşünüyorum. dolu bir adam, meseleleri kafasında tartmadan kabul etmediği çok belli ve bu yüzden saygı duyuyorum kendisine, ama özellikle son 3 videosunda amerika amerika amerika dedikçe bana bir şeyler olmaya başladı.

belki çok yoğundur, okumaya fırsat bulamıyordur ama hitabeti güçlü adamların girdiği çıkmaza adım adım ilerliyor bence. emin olmamakla birlikte son zamanlarda eskiden edindiği, okuduğu ve daha kötüsü duyduğu bilgileri aktarıyormuş gibi geldi bana. yeni bir şey yok yani. mevzularda amerika; pinçte kadınlar ve kıvrak zekaları, bazı görgü kuralları, eski anılar ve kapanış.

umarım hayatımın birilerinden soğuma evresindeyimdir ve kendisini kurban olarak seçmişimdir. şebnem ferahın da dediği gibi altı daha dolmadan yerden yükselmemesi, tam keyfine varmışken de birden yere düşmemesi gereken kaliteli bir adam çünkü.

ağzına alcan mı

genel olarak şaşırmış bir kalabalık görüyorum ama şiirlerin altına sıla'nın sesini ekleyince baya şarkıları ortaya çıkıyor. ya da daha basiti şarkı sözlerini dümdüz okuyun, yine aynı kapıya çıkacaksınız zaten.